6 Ağustos 2014 Çarşamba

Mutlu Bir Merhaba!

Merhaba, 
Adım Duygu. 

32 yaşında, 1.60 boyunda ve bugün itibarı ile 53 kg. civarında bir kadınım. Serüvene başladığımda 7 yıl gibi bir süreçte 43 kilodan 64 kilolara vurmuştum yani bugünkünden neredeyse 10 kilo daha fazla! (10 sayı ile çok bir anlam ifade etmeyebilir ama bu kiloyu vermem yaklaşık 1.5 yılımı aldı dersem benim için önemini sanırım daha iyi anlayabilirsiniz.) Boyum düşünüldüğünde ulaştığım 64 kilo gerçekten korkutucu bir sayıydı. O zamanlar rakamlara çok fazla kafayı takıyordum ve işim gücüm 5'li sayılara geri dönebilmekti.  

Sayılarla kafayı bozmamın ne kadar yanlış bir şey olduğunu (zaten matematikle de oldum olası aram iyi olmamıştır); esasen ilgilenmem gereken konunun vücudun yağ ve kas oranı olduğunu ise çok sonra öğrenecektim. 

Zaten sayılara bu denli takılmış olmak, psikolojik açıdan da beni mahvetmeye başlamıştı. Günde en az 4 ve hatta daha fazla kez tartılıyor (uyanınca, evden çıkmadan önce, akşam, gece yatmadan önce ve hatta tartıyı her gördüğümde), neredeyse ağlayacak gibi çöküyor, sürekli boyum ve kilomu oranlıyor, şu meşhur "boy ile kilo arasında en az 8-10 sayı fark olması gerekir!" efsanesine takılıyor, mutlaka ve acilen 52 kiloya geri dönmem gerektiğini düşünüyordum. (45 kilo iken hastalıklı bir zayıflıktaydım. O nedenle hedefim 52'ydi.)

***

Hayır ama bu işte bir tuhaflık vardı! Çünkü çevremdeki hiç kimse 64 kilo olduğuma inanmıyor, kesin tartın bozuktur, 64 olamazsın, hiç göstermiyorsun diyordu. Diğer tarafta da beni hep zayıf görmeye alışan ailem, beni her ziyarete geldiklerinde (en az 3-5 ay aralarla oluyordu) kilo aldığımı, çok şişmanladığımı, dikkat etmemi söylüyordu. Babamın "kızım sen çok kilo aldın!" dediği o gün sanırım dönüm noktam oldu. Çünkü babamın bir şey gerçek değilse asla söylemeyeceğini, hele ki böyle bir konuda beni asla üzmeyeceğini çok iyi biliyordum. 

O günden sonra artık şişman bir insan olduğuma ve bir daha hiç zayıflayamayacağıma kendimi inandırdım. Bu moral bozukluğu ile daha da anlamsız ve çok yemeye başladım. Neredeyse önüme ne gelse yiyordum, yaklaşık 2-3 ayım da böyle geçti. 

Nihayet bir gün, pek çok insanın değişimini gördükçe insanın isterse başaramayacağı hiçbir şey olmadığına karar verdim ve harekete geçtim! Zaten bunu yaparak, en başta, beynime olumlu sinyalleri göndermeye başlamış oldum... Beynimi "Ben şişmanım zayıflayamam!" sinyalinden yavaş yavaş kurtarmaya başlamıştım. Mutluluğu seçmiştim, yalnız önümde hala uzun bir yolum vardı...  


Ardından daha da çok okumaya, araştırmaya, konuya eğilmeye başladım. (Oldum olası da bu konulara ilgiliyimdir, çer çöp ot, salata, sağlıklı besinler vs. hep ilgimi çekmiş konulardır. Hiçbir zaman abur cuburu , tatlıyı, şekeri seven bir insan olmadım; beni mahveden geç saatlerde yemek yemek, hareketsizleşmeye başlamak ve basit karbonhidratlardı...) 

Bir kere sayılara kafa yormaktan vazgeçerek, işin sırrının yağ ve kas oranında gizli olduğunu öğrenmiştim. O güne kadar bunu hiç düşünmediğime hala inanamıyorum, basiret bağlanması böyle bir şey olsa gerek; insanların bana 64 göstermiyorsun demesinin sebebinin yağ oranımın, sağlık sınırları içinde ve gayet iyi olması olduğunu çözdüğüm gün ikinci sınırı da aşmış oldum. Her şey yolundaydı! 



Spor hocamın yaptığı ölçüme göre vücudumdaki yağ oranı gayet normal, kas oranım ise fena sayılmazdı ama kas kitlemi arttırmam gerekiyordu.(Sanıyorum yağ-kas konusunda 3 yıl boyunca yaptığım pilatesin etkisi ve zaten oldum olası sağlıksız besinler tüketmememin etkisi yadsınamaz.) 

Böylece daha bilinçli şekilde beslenmeye, spor yapmaya ve bütün vücudumu tanımaya başladım. Beslenme şeklimdeki ciddi eksiklikleri ve hataları çözümleyebilmeye başlamıştım. Zira hiçbir zaman çok fazla yemek yemememe rağmen kilo almıştım ve azaltmama rağmen veremiyordum. Hatalarımı çok sonra anladım ve hala da pek çok hatamı bugün dahi öğrenmeye devam ediyorum... 

Ben 25'li yaşlarıma kadar, kendimi gereğinden fazla aç bırakmış, 50 kilonun üzerine asla çıkmamış, normal yeme düzenimi alt üst etmiş, vücuduma hiç bakmamış, delicesine sigara içmiş (günde 1 - 1.5 paket civarı), her psikolojik travmada sigaraya daha da dayanmış, kısacası vücudumu en güzel yaşlarında gereksiz yere yormuş ve yıpratmıştım. Normal bir insanın yeme düzenine geçtiğimde ise obezliğe yol almıştım. Vücut alışık olmadığı bir şey ile karşı karşıya kalınca afallamış, nasıl tepki vereceğini şaşırmıştı! E haklı, ne yapsın?!

Bundan 4 yıl kadar önce vücudumla barışmaya, ona iyi bakmaya karar verdim. Spora başladım, 2-3 yıl kardiyo hiç olmadan sadece pilates yaptım (ki bunun da yanlış olduğunu yeni yeni öğreniyorum), bundan 1 yıl önce de yeme düzenimi elden geçirmeye karar verdim. Şu anda haftada en az 4 gün sporumu yapıyorum ve ana öğün - ara öğün atlamadan yaşamaya çalışıyorum. Bu arada 3 yıl önce tırnak yemeyi (çocukluğumdan beri yiyordum), 1 yıl önce de sigara içmeyi bıraktım. Kısacası ben kendimle barıştım ve kafamın karışıklığını çözdüm.


Bu arada açtığım instagram hesabımdaki takipçi sayım da 1000'li hanelere ulaştı ve ben kimseye cevap yetiştiremez oldum. Çok yoğun bir tempoda çalıştığımı ve benim de kendime ayırmam gereken gündelik bir hayatım olduğunu  düşünerek bu blogu açmaya karar verdim. Böylece bu platformda daha genel yazılar yazarak bana yöneltilen soruları, uyguladığım ufak püf noktalarını, sporla ilgili deneyimlerimi ve daha pek çok şeyi paylaşmaya çalışacağım. Aslında emin olun anlatacaklarımın bir çoğu sizin de çok iyi bildiğiniz şeyler fakat kısa bir özet geçmekten ne zarar çıkar? Hem motivasyon, hem bilgi tekrarı...  

Siz de kendinizle barışmaya ve yola çıkmaya var mısınız?  Eğer kendinizle barışık değilseniz, bir şeyleri değiştirmenin zamanı gelmiştir. 

O zaman bir kez daha herkese merhaba! :)